Etiket: Ruh Halleri
ENDİŞEYE MAHAL YOK
TAŞ
Sanırım benim takvimim sonbaharda yani eylülün ilk günü başlıyor. Beden mayısta doğmuş ruh da eylülde doğmuşsa bu kulağa mantıklı gelebilir ama böyle bir durumun söz konusu olduğunu sanmıyorum. Evet ruh bu kadar tembelken ancak aylar sonra yani eylülde uyanmış olabilir. Farkındayım saçmaladığımın üzerime gelmeyin.
Böyle hissederken saçmalamaktan daha doğal ne olabilir ki? Bu bir hak mı? Elbette değil. Ama şu sıralar saçmalamamak da benim elimde değil. Bunun için hayattan özür dilerim. Hele şu dengemi bir bulayım tüm hatalarımı telafi ederim. Hatta bunun için de söz veririm. Oldu mu? Teşekkürler.
Bu tıpkı bir yere tutunmuş olduğun ve ellerinin kayıverdiği anda uyandığın rüyalara benziyor. Düşme hissi, uyandığın zaman bile ve hatta bunun bir rüya olduğunu bildiğin zaman bile yakanı bırakmıyor. Soluk soluğa toparlanmaya çalışıyorsun ve kendi kendine “herşey yolunda herşey yolunda” diyorsun ama biliyorsun ki o düşme hissi daha bir süre seninle gittiğin her yere gelecek. O his yüzünden ne birşeye başlayabileceksin, ne birşeyi bitirebileceksin, ne vazgeçebileceksin, ne de kalsın isteyeceksin. Ortalarda bir yerlerde böyle sersem sepet seyredeceksin. Her sabah geçsin diye uyanacaksın ama geçmediğini görüp “sonsuza dek gidecek herhalde” diyeceksin. Ve herşeyi böyle anlamsız bu kadar keyifsiz bulurken yaşayıp yaşayamayacağını merak edeceksin.
Oysa kaç kez başına gelmiş ve sen kaç kez unutmuşsundur kimbilir. Böyle yalpalayıp durmuşsundur yollardan geçerken, bakar kör olmuşsundur kısa süreli, duyduğun gördüğün hiçbirşey ruhunun gözeneklerinden içeri sızamamıştır. Sonra bir sabah uyanmışsındır. Gök yine masmavi. Nasıl da şaşırmışsındır yine eskisi gibi. Bütün insanlar yeniden güzel görünmeye başlamıştır gözlerine. Dünya öyle canlı, öyle parlak ve umut her taşın ardına gizli… Ama unutmuşsundur işte. Yine böylesi vazgeçmiş birine dönüşmüşsündür ve bunun sonsuza dek seni ele geçirdiği yanılsaması içindesindir.
Oysa olan biten tüm zamanlar hoşgörüyle görmezden geldiğin herşeyin birikip bir taş gibi içine oturmasından başka birşey değildir. O yüzden böyle ağır gelirsin kendine. Ama yine unuttuğun birşey vardır. İnsan ruhu pek asitlidir. İçine oturan taşı eritir. Evet biraz zaman alır ama eritir. Hafifleyeceksin. Her zaman hafilemedin mi? Olan biten sadece bunu unutmuş olman. Hatırla…
RESİM: Carl Larsson
YİNE YAĞMUR…
GÜNEŞLİ GÜNLERE…
Resim: Zhen-Huan Lu
PAZAR
Ve bu mutlu gün için nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim…
Fotoğraf: /www.bookgem.com
SABAH
YAĞMUR…
Ayakları üşümeseydi diyorsun bir kap çorba belki… Baş üzerinde bir dam hiç olmadı bir şemsiye… Üzerine bir battaniye, bir hırka ya da… Daha iyisi yünlü bir manto. Soba başında otursa birileri… Bir kahveci alsa onu içeriye… Gel ısın dese… Soba şöyle gürül gürül yansa… Adamın yanakları kızarsa kızarsa kızarsa… Kimse anlamasa sevinçten mi ısındığı için mi kızardığını… Ah öyle olsa… Kimseler sokakta kalmasa…
Yağmur önce romantikleştiriyor sonra da kurumlu bir keder gibi yağıyor üzerine… Yüzünde ellerinde simsiyah izi kalıyor…
FOTOĞRAF: ENGİN GÜNEYSU
…
Nesi var bu insanların Allah aşkına?
Fotoğraf: John Philips
BAŞLIKSIZ
İnsan olduğun için, sırf insan olarak doğduğun için seni sarıyor bu şey. Burun deliklerinden süzülüp aklının kıyılarında zift gibi yapışıp kalıyor sonra. Görüyorsun ya da görmemezlikten geliyorsun. Bir de kendini kandıran gülüş edindin mi kendine, yaşıyorum sanıyorsun. Herşeyi, olan biteni tüm bu saçmalıkları, o ziftin altına gömüp huzurlu uykulara dalıyorsun dalmasına ya rüyalarının sınırını çizemiyorsun. Gün içinde gülen yüzün kaygıyla geriliyor sen uyurken farkedemiyorsun.
Vazgeçemiyorsun da insan olmaktan. Bir kuyruk, iki dik kulak ve ayaklarına iki ilave ayak daha ekleyip, bir kedi mahmurluğunda, ağaç altlarında tüm öğleden sonranı kaygısız bir uykuda geçiremiyorsun mesela. İşte bu yüzden sen kedilere hayranlıkla bakarken, tüm kediler sana acıyarak bakıyorlar ya. Çünkü, biliyorlar ki insan olmak zor zenaat… İnsan kalabilmek de…
Resim: http://www.gutenberg.org/files/22574/22574-h/images/illo017.jpg