Domuzlara inci sunmak

Bu bir marifet değil. Koşulsuz sevgi sunmak ve her insanın içinde su götürmez iyi bir özün bulunduğu inancına sahip olmaktan söz ediyorum. Marifet değil. Bu bir uyuşturucu. Öyle ki;insanı kolayca etkisi altına alıveren ve onu mantıktan, gerçeği gören gözden yoksun bırakan…
Kendini domuzlara inci sunarken bulabilirsin mesela. Dersin ki; “Onun içinde iyi bir öz var. Çünkü o bir insan. Kişisel tarihinde savaşlar olmuş olabilir. O savaşlarda ağır yaralanmış olabilir. Bu yaralar, ruhunun gözeneklerini tıkamış olabilir. Daha da kötüsü onun, içindeki o iyi özü unutmasına yol açmış olabilir. O özü çıkarmak, o özü sevgiyle usul usul tıpkı bal yapar gibi binbir emekle çıkarmak gerekir.”
Evet, böyle düşünür, buna inanırsın. “İnsan olmak, Tanrı’nın ruhundan bir parça taşımaksa eğer, her insan özünde iyi olmalı” gibi afili bir cümle ile de sabitlersin aklının duvarına bu fikri. Ve her zaman olduğu gibi inançların seni yönetmeye başlar. Onlara karşı anlayışlısındır, içlerindeki öze bakmaya çalışırsın gzbebeklerinin içine içine bakarak. Bıraksalar, gözbebeklerinden içeri girip o çok derindeki özü çıkarıverip gözler önüne sereceksindir ya, Tanrı bu gücü sana lütfetmemiştir. Ama olsun dersin nasılsa çıkacak ortaya. Ve onun hakkında ileri geri konuşanlar, yüzüne bakmayanlar utanacaklar kendilerinden…
Bu inançla afyonlanmış aklın domuzların önüne inciler serer. Ve o domuzlar o incileri çamurlara buladıkça, senin hoşgören bakışların usul usul inanç sarsılmaları yaşar. Afyonlanmış aklın gözyaşlarınla yıkandığı vakit, kendine geldiği vakit, bakarsın ki karşında iyi ya da kötü olmayı bırak, bir öze bile sahip olmayan koca bir domuz durmaktadır. O domuz incinin ne demek olduğunu bilmediği gibi o incileri kendi pislikleriyle sıvamaktadır. İnci değerini kaybetmez. O inci olmuştur bir kez. Bir kabuğun içinde olsun, bir kadının boynunda ya da domuzların ayakları altında… İnci incidir.
Geriye kalan ise öğrendiklerindir: Domuzlara inci sunmayı bırakacak ve Don Kişot olmaktan vazgeçeksindir. Ve tüm olan biten budur.

Sorgulama benim güzel koyunum

Sakin olacakmışım, sinirlenmeyecakmişim. Ama en önemlisi sorgulamayacakmışım. İlk iki noktada haklılar. Soğukkanlılığımı kaybetmek çözüm yolu bulmayı da imkansız hale getiriyor.

Ben öfkeden delirirken etrafımda akıl ansiklopedileri toplanıveriyor. Hayat böyledir. Bir sıkıntı ve öfke anında bu iki ayaklı ansiklopediler bir anda belirir ve sana doğru olanı işaret parmaklarını sallayarak gösterirler. Gözlerinde hayatı A’dan Z’ye okumuş o ifade ile senin öfkeden dumanlar çıkan başının üzerindeki dumanı elleriyle dağıtmaya çalışırlar. Oysa bilmezler ki bu hareket başından çıkan ateşi daha da güçlendirir.

İlk akıllının tavsiyesi: Sorgulama kızım. Koyun gibi ol. Sana verilen işleri yap ve bu arada çeneni kapalı tut.

Cevap: Oldu tamam. Koyun olayım.Diyeyim ki; “Bu adamlar böyle kardeşim. İş anlayışları sıfır. Onları böyle kabul edip ona göre adım atmak gerekiyor. Sistem böyle işliyor ve sistemin bu dişlisi görevini tam yerine getirmiyor. Diğer dişililer daha çok çalışmak zorunda. Çünkü, sistem öyle ya da böyle işlemeli.”

Böyle dersem sakin olmayı başarırmışım. Pöh.Sakin olmayı başarırırım belki ama kendim olarak kalmayı başarabilir miyim? Yooo, kendin olmak önemli değil onlar için. Ansiklopedinin ilk maddesi der ki; ne kadar kabullenirsen o kadar rahat edersin. Aferiiiin aferin aferin ve yazıklar olsun size patates kafalılar.

Oh ne rahat bir yaşam. Çürük dişli koca poposunu rahat koltuğuna yayıp yan gelip yatacak, sen de onun işlerini sırtlanacaksın. Aslansın sen yaparsın yaparsın. Ammaaaaa sakın ha sorgulama oldu mu benim güzel kızım? (benim güzel koyunum demek istedi herhalde)

Bu patates kafalılar yüzünden bu halde değil miyiz? Sorgulamayan koyunlar olduğumuz için böyle değil mi herşey? Verileni kabul et, verileni kabul et, verileni kabul et… Hey maaşallah benim güzel koyunlarım. Etinizden ve sütünüzden doya doya faydalansın o kalın enseler.

Sorgulamayın olur mu? daha çok çalışın. Unutmayın, etinizden veeee sütünüzden… Hadi bakalım.

Gökyüzüne bakma bu aralar

“İyi tamam” dedim “ne halin varsa gör.” Yalan üzerine yalanlar söyle olur mu? Hayatını yalan üzerine kur, işin garibi o yalanların hepsini gerçek sanmaya devam et. O yalanlar içinde onurlu bir insan olduğunu farzetmeye devam et. Bu arada hiç etrafına bakma mesela. İnsanların gözlerinin içine de öyle… Çünkü eğer biraz dikkatli bakarsan senin yalanlarını yutmadığımızı görüp hayalkırıklığına uğrayabilirsin. Ve bizler seni hayalkırıklığına uğratmak istemeyiz.

Amman bakma olur mu gözlerimizin içine? Öylece boşluğa bak. Boşluğa ama gökyüzüne değil. Gökyüzü karga dolu bu aralar…